![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMRntZOY9esvWHlvKh4plITEeRJmJZHAZiYgRTBJSl-GtrhwW6TlltPBC_H-MDWDploVSvWerJaFLPewYYeGVy5vzmaxbQAkd2qiVvjDWtNbMptxRmb-Z5zISV_yYVveEccIrSbk9bqmU/s320/alice.jpg)
Tanıyamadık hiç bir insanı ,kendimizin tüm hücrelerini ezberleyebildiğimiz kadar. Yıllar boyunca her seferinde farklı bir özelliğimizi keşfededurduk hep. Durum böyle oldu her vakit , karşımızdakine güvensizlikle ama güven dolu gözlerle bakar olduk. Sahte bir güvenden öteye de geçemedik , hep o bahsettiğim kırmızı çizginin arkasında kalanlar gibi saklandık birer birer , önce kendimizden sonra çevremizdekilerden. Ve bu yüzden tanıyamadık hiç bir insanı , halbuki bir insanı tanımaya 1 dakika bile yeterli gelebilir bazen, tanırız onu biliriz artık. Fakat bildiğimiz tek şey görünüşünden öte bir yerde de değildir. Lakin kişinin içinde milyonlarca kişiliklerin ardına saklanmış bir varlık ile asla karşılaşamayızda. Bu yüzdendir tanıma çabaları ve boş bardağın kırılış anları. Tanıyamıyoruz insanları, günler geçsede , aylar bitsede , yıllar geçip sıralanıp gitsede , tanıyamıyoruz insanları. Çaba göstersek bile , o size kendini açmadığı zamanlarda tanıyamıyoruz. Her an yitirilip gitme korkusu , terkedilme korkusu baskın geliyor belkide bilinmez.Ve ne yazık ki, kişileri nasıl tanıyacağımızı da bilemiyoruz. İnsanlar kendini size anlatadursun , ne kadarı gerçek , ne kadarı sahte ayırt bile edemiyoruz. Bir insanı tanımak demek , sevdiği ve sevmediği şeyleri ayırt etmekten ibaret değildir ve olmamıştır hiç bir zaman. Olduğu zamanlar ise peri masallarındaki prenses-prens rolünü oynuyorsunuzdur illaki, görmezden gelerek gülücükleri yerlere sererek. Halbuki birini tanımak demek özünü bulmak demek, kendini onda bir bütün hissedip yarım kalan parçanı tamamlamak demek değil midir? Yoksa bir insanı tanımak sadece görüşüp konuşunca biten bir şey midir? Bunların cevabını ne ben verebilirim , ne de sizler söyleyebilirsiniz. Kırmızı çizginin ötesine geçen insanlara özeniyorum. Nasılda ruhlarının bir bütün yapıyorlar öyle. Her hangi bir olayda söylenen kelimeleri bile tahmin edip onların yerine söyleyebiliyorlar da. Tanımak demek her hareketi , her mimiği, anlamak demek. Konuşmadan sadece gözlerle anlatabilmek demek. Tanımak kavramı ne bir güne ne bir yıla ne de binlerce yıla sığdırılabilir. İnsan değişir, gelişir. Kimi iyi yönde kimi kötü yönde. Kendimiz bile bazen bilmeyerek ve istemeyerek değiştiğimiz anların istatisliklerini çıkartabiliriz. Durum böyle olunca kendimizi bile tanıyamadığımız anların sayısını sayamayacak hale geliyoruz ve sürekli bir arada olduğumu da göz önünde bulunduracak olursak durum daha da vasatlaşıyor elbette. İnsanları tanımaya çalıştıkça dipsiz kör bir kuyuya iniyoruz yada düşüyoruz dersek daha mantıklı olacaktır. Evet, düşüyoruz. Ama göremiyoruz. Sadece mekanın ve olayların içinde yer alıyoruz ötesine asla geçmemize izin verilmiyor. Tanımak istememize izin veriliyor , ah birde bir ışık yakılsa , görebilsek olan biteni belki o zaman anlayabileceğiz. Ne göz gözü görüyor bu karanlıkta üstüne üstlük çıkış tabelasını bile göremiyoruz. Ve sonunda sıkışıp kalıyoruz işler karıştıkça karışıyor , bir yerlere kafamızı vuruyoruz ve bunu bile göremiyoruz. Hissetmek olayların tamamen dışında, öyle güzel oyuncular varken ortada hislerimizi allak bullak edecek profesyönellikle başa çıkamayız asla. Bir insanı tanımaya çalışmamak gerekiyor , kendisini anlatana kadar ne giriş izinlerini dikkate almak gerekiyor ne de ısrarcı olup insanların canını sıkmaya değmiyor. İnanın bana, girdiğiniz o kuyudan çıkmanız bile bir mucize olacaktır , denemeye cesaretiniz varsa eğer...
YAZAN: EVŞİN KAYA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder