![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiIt8nQgp8alEIZK8i05bn8iJcZf_O_BSrwVe6jB0WUpzwR6gh4tcucqB8MDAsFzfIaKfRf0wQ_UUad8PhvMVLJxAAhuUJYmzRRdOx9JoIxyf52nLs5MxE0c3zJ9SJh3XzkMUGMX-lBeOA/s1600/Screenshot_2014-06-26-16-04-16-1.png)
Çocuktuk. Pinokyo masalı ile büyüdük, büyütüldük. Tüm yalanlar birer lanet gibi kazındı aklımıza. Yalan söylemek ayıp dendi, yalan söylemek burun uzatır dendi. Yalan söylemek yok; yasak dendi. Burnun uzar ,insan olamazsın dendi. İşte tek gerçek insan olamazsın idi. İşin sırrı, ihanetti. Yalan söylemek, ihanet etmek demekti. Ama söylenen her zaman farklı farklı kişilerdi. Kandırdık sandık, ama kandırıldık. Toparlarız sandık, daha da dibe battık. Battı balık yan gider dedik, balık ruhunu verdi. O yalanlar arkamıza takılı kalmış bir ip gibi hep peşimizden geldi. Küçük yalanların laneti büyüdükçe büyüdü. Rüzgar hangi yönden ederse o yöne döndük; tıpkı bir rüzgar gülü gibi. Ortamdaki renge göre renk değiştirdik bir bukalemun gibi. Tilki gibi kurnaz olduk insanları kandırdık, yılan gibi sinsi olduk peşlerinden saldırdık. Bir tek yalan, bütün hayvanlara bedel gibi. Tek bir yalan tüm kişiliği alt etmiş gibi. Kimi kandırdık yıllarca? Onu mu? Kendimizi mi? Peki ya ilk kimi inandırdık? Onu mu? Kendimizi mi? Pembe miydi daha büyük olan yalan?yoksa beyaz mıydı adı gibi masum kalamayan? Bir yalan çığ gibi büyüdü. Aldı başını ilerledi. Bir bilen ötekine söyledi. Öteki öbürüne iletti. Olamayan kişiliğimiz, yalan dolu benliğimiz dilden dile gezindi. Tam gerçekleri dökecekken ortaya; tüm bu yalanlar fazla geldi. Şimdi karanlıktan korkmayan o adam , herkesin dilinde. Ama gece ışık kapalı uyuyamıyor. Böcekten korkmayan o iri adam;siz yokken böcekten saklanıyor. Fakir olan o genç; sırf hava atmak için ısmarladığı simitlerden kalan paraları bir köşede sayıyor. O kızı zaten sevmiyordum diyen o aşık;geceleri ağlamadan uyuyamıyor. Aile özlemi çeken o insan; ben arkadaşlarımla daha mutluyum, ailemi istemiyorum diyor.Ama ailesi reddetmiş çoktan,o biliyor ve kimseye söylemiyor. Hani şu okumaktan aciz genç; iki üniversite bitirmiş. İlkokul diploması almak için dışarıdan sınavlara giriyor.Çok güzel yemek yapan ise ; yumurtaları kabukları ile kırıyor. Şimdi kim daha cesur. Kim daha onurlu. Kimin şerefi daha çok. Yalan söyleyen mi? Ne olursa olsun,kim olursa olsun. Kendisinden utanmayıp su kadar berrak olan bir insan mı? Kim daha özgüvenli? Kim korkak?o iri adam mı? Yalan söylemeyen ama korkarak korkusunun üstüne giden o adam mı cesur. İçten içe bürünülen farklı kimlik,seni sen yapan özelliklerden arındırmaz. Tek bir yalan, kendine olan güvenini arttırmaz. Ne kadar yalan söylersen söyle, kalbin doğruları,gerçekleri haykırmaktan sıkılmaz. Tüm bunlar bittiğinde ,gece karanlık başına çöktüğünde; o yatakta seni uyku tutmaz. Zaten yalancının mumu yatsıya kadar asla yanmaz. Er ya da geç, gerçekler ortaya çıkar. Tüm herkesin yalanla olan ilişkisi;asla kabul olmaz. Dışlanmak,hor görülmek, şerefini ,namusunu,erkekliğini kaybetmek asla boş yere olmaz. Adamlık ,gerçeklikten geçen bir çizgidir. Yan yolları, ara sokakları olmaz. Gideceği yol belliyse, durup durup farklı arabalarla yol almaz. Erkek adamın bir kişiliği olur. Mezarında arkadasından "yalan söylerdi"denilmesini hazmetmez. Gururu kaldırmaz. Erkek adam yalan söyleyeni anlar , herkesin içinde onu kırmaz. Erkek adam yalanın "Y"sini bilmez. Söyleyeni de affetmez. Tek bir yalan, insanlıktan alır götürür. İnsan olanın yalanla işi olmaz. Adam olanın yalan söyleyenle hiç işi olmaz. Çünkü İnsan olan gerçekleri söyler. Kişiliği olmayan; yalanla "ben insanım" der
EVŞİN KAYA