15 Kas 2016

Aşk Bir Balondur

                             Aşk Bir Balondur
Aşk nasıl bir şeydir diye sordu çocuk?
Aşk dedi babası; aşk herşeydir. Aşk güzel olan şeyleri daha da güzel yapmayı istemektir. Aşk birşeyi karşılıksız sevmektir dedi.
Çocuk ekledi; bence aşk babacım, aşk uçan bir balondur dedi.
Ne dediğini anlamadı ve sordu babası;
- Yani bir balon mu istiyorsun?
Hayır dedi çocuk.
-Hayır babacım. Yani aşk bir balon gibi olmaktır. O balon senindir, bilirsin. İpi de senin ellerindedir. Çok sıkı tutarsan ve uçmasına izin vermezsen , balonun adının hiç bir anlamı kalmaz ve senin yakınlarında kalmak zorunda olduğu için bir engelde ayağına dolaşır. Ama ipini çok da gevşek bırakırsan ellerinden uçup gider ve bir daha onu bulamazsın. Yani babacım tam ayarında tutmak gerekir balonu. Ne çok kısa ne çok uzun olmalı ipi. Ne gevşek tutmalısın, ne de elinden hiç kaçamayacak kadar sıkı.Onun içini aşk ile sevgi ile tutku ile doldurmazsan da uçamayacaktır. Göklerde süzülemeyecektir. Ama içini dayanılmayacak derecede  doldurursan da kendiliğinden patlayacaktır ya da en küçük bir engelde parçalanacaktır. Ama içindeki herşeyi boşaltırsan da yere düşüp , bir anda sönecektir. Yani babacım aşk; öylesine ince bir çizgidedir ki ya göklerde uçarsın özgürsündür ve mutlu yada sönmüş bir balon gibi ne bir şeye yararsın ne de bir daha şişirilip göklere çıkarsın babacım. Bence aşk bir balon gibidir dedi çocuk.
Babası bir süre durdu ve çocuğunun söylediği şeyi düşündü.
Evet haklısın çocuğum. Aşk bir balon gibidir.

Yazan: Evşin KAYA
15.11.2016
14.36

2 Eyl 2016

26 Sene

26 Sene 

Kimse ailesini seçerek gelmedi bu Dünya'ya.
Her zaman kaderimizde ne varsa onu yaşayıp durduk, hiç durmadan.
Halbuki seçilebilseydi belki bu kadar güzel yazamazdık kendi kaderimizi.
Çünkü hayattaki tüm seçimlerimizin doğru olmadığı gibi, yanlışlarla da yaşıyoruz aslında.
Ama bana öyle güzel bir şey verilmiş ki, öylesine kutsal ki. Hangi kelimeyi yazsam, hangi cümlenin öznesi yapsam; yine de yetersiz kalır. Yine de yetmez hiç bir zaman.

 Bir hikaye...
Bir kadın - bir erkek. Evleniyorlar. Üstelik 26 sene önce, tam tamına bugün. 2 Eylül'de. Aslında bu aşk 26 seneden de daha uzun bir süre önce başladı. Lise'de bu kıza aşık olan adam, lise bitince elinden kaçırmak istemedi. Ve hemen mesleğini eline alıp, kıza aşkını ilan etti. Daha sonra birbirlerine aşık bu çift , birbirlerinin ellerini hayatları boyunca bırakmayan iki deli aşık oldu.

Kadın öylesine güzel, öylesine akıllıydı ki...Erkek ise öyle bir ''adam''ki. Ee bir de aşk olmazsa olmazdı tabi. Şimdi ki seni seviyorumlar en küflü dudaklarda yerlerini almış bekliyorken bu aşıklar 26 sene boyunca bir kere bile ''seni seviyorum'' kelimesini harcamayan , aşkına her zaman sahip çıkan iki kişi oldular. Mutlular, hemde çok. Halbuki onlar bile bilmiyordu böylesine birbirlerini seveceklerini...
Zaman geçti çocukları oldu. Mini mini bir kızları... Bir görseniz pek de çirkindi, haliyle herkes şaşkın böylesine güzel bir kadından böyle bir çocuk çıkması imkansızdı. Kadın üzülmüştü lakin, eskilerin söylediği bir sözü işitti ; ''beşik çirkini olanlar, büyüyünce güzel olur kızım''. Tabi ki günün şartlarında o söze inanmak pek de akıl işi değildi. Biraz zamana bırakılmalıydı. Gel zaman git zaman...

Çocuk büyüdü, kadın öğretmenlik yapmaya başladı. Öğrencileri onu çok seviyordu. Kadın öğretmeyi ve kendi de öğrenmeyi çok seviyordu. Kadın her zaman okudu , her şeyi okudu. Bu kitap okuma denilen şeyi başkalarına da sevdirmeye çalıştı. O bile aslında bilmiyordu faydasını. Yıllar sonra öğrendi. Erkek ise askerdi. Askerleri de onu hep çok sevdi. Bugün bile hala arayan askerleri olmasından da belliydi. Adam da işini aşk ile yapan bir adam oldu. İşini yaparken büyük keyif aldı her zaman.

Sonra gel zaman git zaman çocukları büyüdü. Ergenliğe girdi. Bu süre zarfında kadın her zaman kızı ile ilgilendi, her şeyi ile ilgilendi. Her anında yanında oldu. Onlardan hiç bir şeyi saklamadı. Her zaman her konuda destek oldu. Bir şeye yeteneği mi var? Bir şeyi çok mu iyi yapıyor ? Hiç kaçırmadı , hemen üzerine gitti. Eskiden kız rap şarkıları yazardı... Yazılanların güzel olduğunu fark etti ve üzerinde durup bunu edebiyat alanında yazılar, şiirler yazarak ilerlemesini sağladı. Kızın tüm arkadaşları aşk romanları okurken , kızın annesi Dünya Klasikleri'ni bitirmeden istediğin bir kitabı okuyamazsın diyerek kızına edebiyatta temelleri attı. Kelime dağarcığını geliştirdi. Ama tabi ki bunları yaparken kendisi de sürekli okudu , olayları takip etti. Kızı ile ilgili gelişmeleri gözlemledi. Bir sorunu mu var hep birlikte çözüme gidildi. Ya da bir dersini mi yapamıyor, kadın derslerinde bile yardım etti. Kız okuldan mı kaçtı, babası her zaman takipteydi. Her zaman peşlerindeydiler fakat hiç bir zaman söylemediler. Sanki kız okuldan kaçtığında şans eseri babası da oradaymış gibi davrandılar. Yine kızmadılar. Çünkü onlar da genç oldular. En sert ergenlik dönemlerin de bile baskı kurmadan en güzel şekilde ileşimi kurdular. O ergenlik dönemlerinde çocuklarıyla uğraşmayan anne babaları- şuan çocuklarından bir haber yaşıyorlar. Artık hiç iletişimleri yok. 

Sonra yine zaman geçti. Kadın kızın resime yeteneği olduğunu gördü. Halbuki kız cin ali bile çizemediğini düşünüyordu. Ona Picasso'nun eserlerini hiç zorlanmadan çizdirdi. Hep onunla zaman geçirdi her gün satranç turnuvası yapıyorlardı kızıyla, dans edip kurtlarını döküyorlardı. Birlikte yemek yapıyorlardı. .Oyunlar oynuyor, karaokeler söylüyorlardı. Ve çok daha da fazlası vardı aslında. Kadın ve adam hep ilgilendi kızıyla. Ve hep mutlu oldular.

Çünkü onlar mutluydu ki kızları da mutlu oldu. Bilirsiniz bir kadın veya erkek mutsuz ise bir ilişkide; bu negatif enerji tüm eve yansır. Evden taşar dışarılara bile yansır. Ama o kadar mutlu bir aileydi ki bu aile. Herkesin imrendiği bir aile oldu. Kadın , evine bağlı bir kadındı her zaman. Konu komşuya ara sıra giderdi. Ama onlara ayıracağı vakti kızına ayırmayı , eşine ayırmayı her zaman tercih etti. Ve sonra kızı büyüdü... Aynı annesinin kopyası oldu. Ailesinden ayrı takılmayı sevmeyen,  başkalarıyla boş muhabbet edip kafa yormak istemeyen bir insan haline geldi ve o da tıpkı annesi gibi her zaman okudu. Hep okudu.

Daha sonra kız kendi evine geçti. Küçücük kız aç kalacak, temizlik yapamayacak derlerken; unuttukları tek bir şey vardı. Ona annesi her şeyi öğretmişti. İçli köfte yapmaktan, sarma sarmaya kadar. Sadece yemekte değildi olay.  Bir kadın olarak öğrenmesi gereken her şeyi öğretmişti. Daha sonra kızın kendi ayakları üzerinde durduğunu görenler çok şaşırdı.  Ee onlara da hak vermek lazım. Kişi ailesinden ne görürse onu alır kendine. Neyse ki kız her şeyi ailesinden görmüştü. Babası da hiç bir zaman boş durmamıştı. . Onunla bir çok aktivite yaptı her zaman. Kızın ehliyet sınavı varken adam her gün işten geldiğinde arabasını veriyor ve birlikte araba kullanıyorlardı. Araba kullanmayı kendisi öğretmişti ona. Arabada bir arıza mı oldu?  Hemen kızına telefon açardı, - hadi gel birlikte yapalım derdi. Kız lastik değiştirmeyi, aküyü, yağ değiştirmeyi hepsini öğrenmişti zamanla. Balık tutmayı çok severdi adam, kızını alırdı giderlerdi balık tutmaya. Ona misinayı kancaya bağlamadan, yemleme işlerine kadar yine her şeyi öğretmişti. Priz değiştirmek olsun, tamir işleri olsun. Kızın babası da tıpkı annesi gibi bir erkeğin ihtiyaç duyacağı şeyleri kızına öğretti. Kimseye muhtaç olmasın diye...

Kısacası kadın ve adam birbirlerini bir ilişkide ne kadar çok severse bu eve, çocuğa , yaşantıya yansır. Eğer mutlu olmasalardı ya  kadın hep gergin olurdu. Ya da adam... Çocuk zaten eğitimsiz bir şey olup çıkardı. Ki muhtemelen o da asi bir çocuk olur kalırdı.  Her şeyin başı aşktır.

Bu yazımı 26. senesine girmiş ve hala balayında olan evli çifte itaafen yazdım. 
Onları çok seviyorum. 
Nice nice evlilik yıl dönümlerine. 
26.seneniz kutlu olsun... 
İyi ki benim annem ve babamsınız. 
İyi ki evlenmişsiniz.

Yazan : Evşin KAYA

19 Haz 2016

Babam'a ( Babalar Günün Kutlu Olsun Babacım)


Bir baba olmak ;


Baba olmak zordur vesselam. Minicik bir yavru girecek Dünyana. Sevimli , küçücük elleri olacak; küçük gelecek avuçlarına ve bir de savunmasız olacak. Sana ona buna ve tüm Dünyaya... 
Tüm amacın ,onu korumak , kollamak,  bol bol sevmek, onu anlamak olacak mesela. Tüm hayatın onu iyi bir çocuk olarak yetiştirmek olacak mesela. Sadece bunlar da değil, bir de eşin olacak. Çocuğunu dünyaya getiren dünyalar güzeli bir eşin. 

Önce can sonra canan derler ; sen hep önce cananına bakacaksın.
Yemeyeceksin , yedireceksin , giymeyeceksin , giydireceksin. Bir sıkıntısı oldu mu ? İlk sen koşacaksın. Mutluluğunda ilk sen yanında bulunacaksın. Hüznünde ilk sen gözyaşlarını sileceksin. Yok ise asla yok demeyeceksin. Asla incitmeyeceksin. 

Sen bir babadan öte bir kahraman olacaksın ve hep öyle kalacaksın. 
Hele ki bir kız babasıysan işin daha da zor. Sende biliyorsun ki bu Dünyadaki erkekler senin gibi değil. Daha temkinli olacaksın. Bir erkeğe asla ezdirmeyeceksin, çünkü sen onu böyle büyüttün değil mi? Kimseye ezdirmeyeceksin, kendine bile. Tüm dünya üzerine gelse, yanlışlarını bilsen bile asla arkanı dönüp gitmeyeceksin. Gerekirse birlikte savaşacaksınız ama asla yalnız kalmayacak senin kızın.  Bir erkek arkadaşı mı oldu ? İlk sen ölçüp biçip tartacaksın , ama kızının ruhu bile duymayacak. Çünkü dedim ya Dünya senin gibi değil , erkekler tehlikeli. Bir kız çocuğunu asla büyütmeyeceksin. O 40 yaşına da gelse minik prensesin kalacak her zaman. Kızına asla vurmayacaksın, çünkü sen buna karşısın. Ne kızına ne karına el kaldırmayacak bir adamsın. Çünkü erkek olmak bunu gerektirir. Sende kimseye yaptırmayacaksın. 

Eşini anlamak , çocuğunu anlamaktır bence. Önce eşini iyi tanıyacaksın. Sonra çocuğunu anlayacaksın. Çünkü her ikinizin de kopyası aslında. Tabi önce kendini anlayacaksın. Ergenlik çağına geldi mi kızın, asla pes etmeyeceksin. Asla yılmayacaksın. Asla vazgeçmeyeceksin. Çünkü o ergenlikte ilgisiz sevgisiz kalırsa , büyüdüğünde verdiğin ilgi sevgi bir işe yaramayacak bileceksin.  

Ama baba olmak sadece çocuk büyütmekle de olmaz. Sen karını da bir çocuğunmuş gibi seveceksin. Onu da anlayacaksın , hem annesi hem babası olacaksın. Kendinden sevginden ilginden aşkından asla mahrum bırakmayacaksın. Siz aşık olmaktan vazgeçmeyin ki kızınız sizi örnek alsın. Çünkü siz onun örnek çifti olacaksınız. Sizin birbirinize olan davranışlarınız çocuğunuzu da etkileyecek. İlerde sizin gibi bir anne veyahut bir baba olacak. 

Kötü olan annelere veya babalara bakın, ya asla ailelerinin yaptıklarını yapmazlar; ya da ben böyle gördüm diyerek hayata devam ederler. Ama siz öyle güzel olacaksınız ki , bırak bir çocuğun örnek almasını tüm herkes imrenecek. Gözlerden nazarlar değmesin diye dualar okunacak. Kimisi gözünden bile sakınacak ama her zaman siz güzel kalacaksınız.

Bir baba olmak ,tüm bunları gerektirir. Ve belkide çok daha fazlasını. Ama şu da asla unutulmamalıdır ki , bir babanın nasıl bir adam olduğuna bakmak istiyorsanız ; arkasındaki sapasağlam o aşık kadına bakın.

Babalar günün kutlu olsun babacım. Seni çok seviyorum. Bir gün değil ,  ömür boyu hemde...

Bu yazımı senin için yazdım. Ben bütün bunları senden , annemden öğrendim. Bir baba olmasamda , bir baba nasıl olunur biliyorum. Bunları bana yaşatarak sen öğrettin. Hiç bir eksiğin olmadı,hiç bir eksikliğini hissetmedim. Her zaman daha fazlası , en fazlası. ..

Baba olmak kolaydır. Yaşatması zordur. Ve sen tüm herşeyi en güzel şekli ile yaptın. 

Teşekkür ederim. İyi ki varsın. Babalar günün kutlu olsun babacım...


Seni seven kızın Evşin KAYA 
19.06.2016
00.59 

9 Şub 2016



Beni Sev

Beni hep sev,
Hep anlayış göster,
Her dediğimi anlamaya çalış.
Hep ilgini göster , hiç eksik etme.
Beni karşılıksız , birşey beklemeden sev.
Bana herşeyin olduğumu, 
Senin Dünya'nın merkezinde olduğumu hissettir.
Çünkü bazen kendimi kötü hissedebiliyorum..

Beni frenlemeyi, sakinleştirmeyi öğren.
Her dediğimde mantıklı bir açıklama vardır;
Beni can kulağı ile dinlemeye çalış.
Yaptığım şeyleri öv, takdir et...
Benim yeteneklerimi geliştirmek için ;
Bana şans tanı.
Çünkü bu şansı hayat bana vermeyebilir.
Kötü sözlerimde bile iyi niyet ara.
Çünkü günün sonunda sana sarılan , yine seven ben olacağım.
Bunu unutma...

Beni hep mutlu et.
Çünkü benim mutluluğum sana Dünyadaki en güzel cenneti yaşatacak.
Bunu sakın unutma...

Benim agresif davranışlarımı sakinleştirmeyi öğren.
Ben bir şey anlatıyorsam çok iyi dinle.
Bir şeyi inatla olsun diyorsam ; çok istediğimdendir.
Yapmaya çalış...
Bir şeyi defalarca söylüyorsam ; gelişme göremediğimdendir.
Bir şeyi kırk kere söylüyorsam ; senden onay bekliyorumdur.

Ve hep bir yanımın çocuk olduğunu asla unutma.
İçimdeki deli çocuğu öldürmeme izin verme...
Kimseninde öldürtmesine izin verme.

Evşin KAYA 
09.02.2016

13 Kas 2015

Dibini Görmeden Ölmeyin

Dibini Görmeden Ölmeyin

Mutsuzdur insanoğlu kimi zaman.
Sırra kadem basar belki haftalarca.
Kimi zaman sustukça büyütür daha da.
Ya da en derin yaralar silinir belki bir anda.

Mutsuzdur insanoğlu... Ne hayattan zevk almaya çalışır, ne de elindeki ile yetinmeyi başarabilmeye çalışır.
Mutluluk en küçük şeylerde saklıdır halbuki.
Bir kelebeğin kanat çırpışında, bir çiçeğin en güzel kokusunu yaymasında, bir bebeğin kahkahasını duymasıyla.
Hayat ayrıntılarda mı saklıdır yoksa ?
Kendi kendimizi mutsuz edip duruyoruz durmadan, bıkmadan ve hiç usanmadan.
İnsanlar bizi sevmiyor diye yakınıp duruyoruz kimi zaman.
Halbuki kendimizi sevmeyi öğrenmek istemiyoruz hiç bir zaman.
Başkalarının sevmesi bizim kendimizi sevmemizden koca bir fark ile öne geçiyor her zaman.
Oysa ki bu aynalar kimi gösteriyor bakmıyoruz bile. O aynayı karşımızdakinde görmeye çalışıyoruz.
Her daim kendimizi beğendirmeye çalışıyoruz,
Onlara, bunlara,şunlara...

Ben ne kadar güzelim demeli insan, 
Ben aslında umut doluyum, 
Ben neşe kaynağıyım,
Ben her çocuk gibi hayalperestim
Pembe bir dünyadan bakıyorum dünyaya.
Çünkü ben biraz çılgınım, 
Kafama eseni yapmalıyım,
Kim ne derse desin 
Ben buyum ...
Demeli insan.

Ama her daim bir kabullendirme ve kabullendirememe korkusu yatıyor içimizde. 
-Ya o ne derse ? 
-Ya yanlış anlarsa
-Ya beni kötü nitelendirirse
-Saçma hareketler mi yapıyorum yoksa ?
-Neden o kadar güzel değilim?
-Neden o kadar uzun değilim?

Her daim kabullendirme işlemiş tüm vücudumuza. Her zerremize... Böyle böyle, kaçırmışız hayatı en güzel yerlerinde. Anı yaşamaktan uzaklaşmış ruhlarımız adeta. Şimdi sadece resimlerden hatırlıyoruz çoğu şeyi.Zihinlerimize yerleşmemiş bile.

Ama öyle olmamalı insanoğlu.
İnsanlar ne der diye yaşamayı bırakmalı. Bir aşk bulup tüm hayatını ona adamalı. Bir dost bulup en şen kahkahaları atmayı başarmaya çalışmalı. Bir evcil dost edinip; saf sevgiyi ruhunda barındırmalı.
en küçük şeylerden bile keyif almayı başarmalı. İnsan kendi içinden gelen ne varsa onu yaşamalı. Ağzına ne  geliyorsa yüzüne onu haykırmalı. Korkmadan utanmadan, kötü olurum diye düşünmeden, yalan konuşmayı bırakmalı.

İnsanlar ne der diye yaşamamalı. Sizi eleştiren takip eden insanlara bir bakın. Sizi kötü anlatan insanlara bir daha bakın. Onların hayal ettiği aşkı mı yaşıyorsunuz? O hayata mı sahipsiniz ?Yoksa sahip olamadığı şeylere mi sahipsiniz? Yoksa siz dünyayı en güzel şekilde görebiliyorken onun at gözlükleri gözlerine mi yapışmış? Siz bırakın kendinizi hayata, olması gerektiği gibi değil, olmasını istediğiniz gibi dibine kadar yaşayın!

Ve  hayatın dibini görmeden sakın gözlerinizi kapatmayın.

Yazan : Evşin KAYA 
13.11.2015

27 Eki 2015

Her Daim Gülümse

Eğer birisi sende bir gülümseme görürse;
Onu senden almaya çalışacaktır.
Çünkü insanlar ;
Kendilerinde eksik olan parçaları başkalarından koparıp almaya çalışırlar her zaman.
Sen , sende olana sahip çıkmayı bil.
Kendi değerini kendine anlat önce.
Sonra tüm dağlara haykır ,
Kendimi seviyorum dercesine.
Ama kendini sevmeyi öğren önce.
Sen sevildikçe güzelleşeceksin.
Sevdikçe büyüyecek çocuk kalbin.
Belki kötü insanlar çıkacak karşına.
Ama sen rest çekmeyi onlardan daha iyi becereceksin.
Zaman geçecek öğreneceksin.
Rest çekilen değil , vazgeçmeyi de bilen sen olacaksın.
Sen , sen , sen.
Sen her zaman kendin gibi kaldıkça
İnsanlar imrenecek " nasıl olur da değişmez " diye.
Sen daha da güzelleşeksin.
Çünkü insan kendini bildikten sonra ,
Kendini sevdikten sonra ,
Ve asla kendine yalan söylemeyip aldatmadıktan sonra;
Ve en önemlisi her zaman insan kalabilirse;
İşte o zaman o gülümsemeler
Koca bir hayatı dolduracak.
Mutsuzluk , bir hayatın en sonundaki durak olacak.
Her şey bittiğinde bile gülümseyebilirsen;
Senin ölümün bile gülümsemen ile birlikte gömülecek.
Seni hatırlayan her daim gülümseyecek.

Yazan: Evşin KAYA
27.10.2015
22:40

23 Ağu 2015

Kimdi Giden ?

Biriniz sevdi beni , tüm dağlara adımı yazarcasına.
Biriniz özledi beni, tüm yolları bir yapacaktı güya.
Birisi aldı götürdü çok uzaklara, koca bir krallık bahşetti bana.
Ve birisi çekti kolumdan,
Uçurumdan daha hızlı atabilmek için aşağıya.

Sonraları geçti yıllar ,
Yeniden doğuşlar
Sonsuz değişimler.
Ve unutulan bütün anılar
Mazide kalan her ne varsa
Yakılıp yırtılan bir fotoğraf gibi şimdi her birisi
Ve hanginiz tuttuysa elimden
Hangisi sevdiyse ebediyen
En çok özleyen ise çekip giden
Her birine nefretim sonsuza kadar devam edecek inan.


Kim bilir nice yaşanmışlıklar , yıllar sonra unutuluyor değersiz bir taş gibi
Kim sevdim diyorsa , yalan olup siliniyor tüm hafızalardan 
Polyanna kadar masum değiliz hiç birimiz.
Oyuncaklarımız alınmış gibi değil, hayatlarımız alındı adeta.
Tüm mutluluk gözyaşlarını çevirdiler bir hiç uğruna.
Sonradan gelen başlar akıllara.
Koca bir kin kazanmaktan gidemediler bir adım uzağa.


YAZAR : Evşin KAYA 23.08.2015

İmkansız Mektup

Merhaba , ben geldim.
Sana sonsuz aşkı sunuyorum.
Tüm güzellikleri yollarına sereceğim , biliyorum.
Tüm imkansız denilenleri avuçlarında var edeceğim.
Bir gülüşüne Dünyaları alt üst edeceğim.
Gözlerinden akan tek damla yaş olacak ve güldüreceğim.
Ben seni sonsuza kadar seveceğim.



Evet sonunda geldim.
İşte kapındayım.
Kim olduğumu bilmene gerek yok.
Benim olduğunu bilmen yeterli.
Çünkü ben sadece senin olacağım.
Senin de buna inanman kafi...

Diye başlayan bir mektup düşünün. 
Kimliği belirsiz, gizemli aşık misali..
Gülümsetiyor ister istemez.
Sonsuza kadar diyor. 
Sonsuza kadar sevecek diyor.
Sizde inandınız öyle mi ?



İstediğin kişi, istediğin an , istediğin mekan.
Anca rüyalarda gerçekleşir bunlar inan. 



Yazar : Evşin KAYA 
23.08.2015

10 Haz 2015

Ben Senin -Son- Baharınım



Bir sonbahar akşamı kadar,
Sakin olmalı insan.
Yapraklarını rüzgara kaptırmadan,
Dallarındaki kuşları ürkütüp uçurmadan.
Kış gelmeden yeşilliğini,
Doğallığını,
O masum güzelliğini,
Her an koruyabilmeli insan.
Korkmamalı , ne fırtınadan
Ne de hoyratça esen sinsi rüzgardan.
Yağmur yağdı mı saklanmamalı insan.
Dalları güçlendirecek...
Ağaçların gölgesine kaçmalı fırsat bulduğu an.
Sonbahar gibi olmalı insan,
Her çeşit kıyafeti giydirmeli,
Her çeşit insanı tanıyıp onlara bir fırsat vermeli.
En çok ta kendisine tüm şansları verebilmeli...

Nice kuşlar saklanamadı fırtınadan, rüzgardan.
Ağaçların dalları kırıldı,
Kuşların ise kanatları yıprandı.
Sonbahar gibi olmalı insan.
Çoğu zaman sakin olmalı,
Ve kimi zaman huzura erdirmeli.
Ve kimi zaman da en sert halini;
Ben buyum- diyerek herkese gösterebilmeli.
Sonbahar gibi olmalı insan,
Ben senin SON baharınım ,
Kıymetimi bil- der gibi.
Ve ben senin Rüzgarınım ,
Dökülecek yapraklarınım, kırma sakın beni..


Yazan : Evşin KAYA  
09.06.2015

3 May 2015


-Sen Çok Değiştin !
+Evet. Ben Değiştim.




Değişim nedir baştan var olmak mı?
Tüm hayatı baştan yazmak mı?
Yoksa yazılan şeyleri tekrar okuyup,
Yeni yeni anlamlar aramak mı?
Değişim nedir ?
İnsanı öldürür mü?
Yoksa değişmeyen insan ölüme mahkum mu ?
Değişim gereklidir tüm hayat boyu
İnsanı insan yapar değişebilme gücü.
Kendini geliştirebilme gücü.
Değişim şarttır her insanoğlu için
Tüm bedelleri ödediği halde değişmeyen bir insan
Her gün ölüme mahkum olup gülümser gibi

Değişim zor değildir aslında. Bir kelimeye, bir gülüşe, bir bakışa bakar her zaman. Zorlanmadan hayatla başa çıkabilecek bir insan olmak zor değildir aslında. Çünkü her an zorluklara gögüs geren bu denli cesaretimiz , bizi biz yapan özelliklerdir her zaman. Oysa ki ne acıdır ; "sen çok değiştin?" Cümlesi. Sevdiğinden ,dostundan duyduğun o anlarda. Sen çok değiştin?
Peki ya sor ? 
Ben kime değiştim.
Ben ne sana, ne ona , ne de şuna değiştim. Ben kendim için değiştim diye haykırmalı insan. Ben mutlu olmayı istediğim için diyebilmeli gülümseyerek. Ben her gün aşık olmayı hissetmek için değiştim demeli insan.

Ben de değiştim...
Önce gülüşümü değiştirdim. Yeni -ben- ile uyuşsun diye.
Sonra bakışımı değiştirdim. Umutsuz gözlerimi gömdüm göz kapaklarının en dibine
Sonra da düşüncemi değiştirdim.
Evet sen gülsen bile; bu Dünya hala toz pembe.
Sonra da hobilerimi geliştirdim , artık daha iyiyim resim yapma konusunda.
En sonda hayata bakış açımı değiştirdim.
At gözlüğümü attım fırlattım kenara , kuş bakışımı geliştirdim.
Artık her şey ayaklarımın altında , bir bakışım kadar ne uzak ne yakınlar aslında.

Değişmek önemlidir. Değişebilmeyi başarabiliyorsan..

Değişmelidir insan gerekiyorsa mutluluk için.
Değişmeyi bilmelidir aşıksa daha da sevebilmek için.
Değişmeyi sevmelidir insan her an gerçek gülümsemesini gösterebilmek için.
Ve değişim benim adımdır diyebilmeli insan
Cesaretini gösterebilmek için.
Ve değiştim.
Utanmadan,
Zorlanmadan,
Sıkılmadan ve yorulmadan
Evet değiştim.
Sizin cesaret edemediğiniz benliğinizi ben tek bir günde değiştirdim.

İyi değişimler...


Evşin KAYA 
03. 05.2015

2 May 2015

En Son Gelir Özgürlük

En Son Özgürlük Gelir 
Tüm yazılan defterler gibi hayat aslında.
Silersin ,geriye kalır izleri sen karalasan da
 Ve çevirirsin sayfaları sırayla
Tekrar tekrar yazılanlar işte orada
Tam karşında.

Karalamak dersin , ne saçma !
Sonradan alırsın bir defter
Sanki hiç yazmamışsın gibi davranırsın ona
Sonra yine başa
Sen farketmeden her an geçmişinden bir parça
Ve sonra yazmak dersin, ne saçma !
Aslında yaşadıkların saçma ve aptalca
Ama öğretiyor zamanla
Tıpkı bir öğretmen gibi
Daha sert görünüyor sadece
Hepsi o kadar.

Bir kuş tüyü kadar hafif ruhun sen yazmadıkça
Sen okumadıkça gözlerin bile hatırlamaz geçmişi
Sen hatırlamadıkça istemez geçmişte yaşanan tek zerreyi
Zamanla unutulur her şey tüm unutulanlar gibi
Ve zamanla büyür insan, kundaktaki bir çocuk gibi.


Artık büyüme vakti geldiğinde,
Sıralanır pişmanlıklar , yaşanmışlıklar
Artık büyüme vakti geldiğinde
Hata yapma sansın azalır hataların yeter sana
Artık büyüme vakti geldiğinde hatalarını sevmeye başlarsın
Ve artık büyüdüğünde
Hatalarınla özgür, aşık ve mutlusundur
Kendini biliyorsun artık, o yeter sana.

Evşin Kaya 
02.05.2015

11:25

17 Ağu 2014

Engellerin İçinde Engelsizce Yaşamak


Engelsizce yaşamak istiyoruz.Hayallerimiz de zıplayabildiğimiz kadar yükseklere, koşabildiğimiz kadar hızlıca ilerlere , ya da küçük bir tekne ile gidebildiğimiz kadar  uzak diyarlara, mutluluklar ülkesi nerede ise; bizler de orada yaşayıp mutlu olmak istiyoruz. Sahi, var mı engelsizce yaşayabileceğimiz bir yer, ya da bir ev. Bizler seçmedik hiç birini. Ve hiç birimiz istemedik eksik olarak dünyaya gelmeyi. Sorulmadı da hiçbir zaman.Bizler sadece yaşamayı öğrendik, öğrendiğimiz kadarıyla da hayatta kalmaya çabaladık her zaman. Oysa ki biz engellerimizi görmezden gelmeye çalışırken , ya da bu savaşın tam ortasında iken ; sizler mayın döşediniz etrafınıza. Yaklaşanı uçururum dercesine, acıyan gözler üzerimizde iken gülümsemeyi dahi öğrendik bizler. Biz yaşamak için bir engel görmedik, mutlu olmayı bildik, kalbimizin kapılarını her daim sonuna kadar açmayı da başarabildik. Biz kalbimizin var olduğunu asla unutmadık, sizler ; eliniz ayağınız tutuyorken dilencilik yaparken, biz elimiz olmadan ayaklarımızı kullanmayı öğrendik ve ekmeğimizi kendimiz kazandık.  Sizler ayaklarınız varken yürümekten aciz davranıyorken, bizler protez ayaklarımızı kendi ayağımız gibi benimsemekten kendimizi alamadık. Çünkü bizlerin seçeneği yoktu. Siz kitapları, görmezden geliyorken, bizler dokunarak kitaptakileri yaşamaya çalıştık. Veyahut sizler insanları duymazdan geliyorken , biz ellerimiz ile birbirimizle anlaşmaya başladık. İşin aslı peş peşe gelen tüm zorlukların üstesinden geldik, engelli dediniz fakat biz engel tanımadık. Bunca güzelliğe rağmen yaşamak hala güzel, hala yürüyebiliyorsan, hala elin kalem tutabiliyorsa şükretmeyi öğrenmelisin. İnan ki sonradan senin olan bir şeyi kaybetmek çok daha zor. Doğuştan engelli olmak bir şekilde öyle yaşamın parçası haline geliyor. Fakat bir anda bir kazada kaybettiğin bacağın sana yokluğun ne demek olduğunu anlatıyor. Görmeyi çok seven gözlerinin bir anda gördüğü tek şey karanlık olduğunda psikolojik olarak bile çöküyorsun. En sevdiğin yemekleri yerken bir anda elinin yok olması, ve bunun gibi bir den fazlası. Engelli olmak bir suç değil. Bu şekilde yaşamayı öğreniyoruz. Umut etmeyi öğreniyoruz , umut etmekten asla korkmuyoruz. Her zaman yaşama sevincimiz dolup taşıyor yüreklerimizde, kalplerimizi siyaha büründürmüyoruz. Bizler hiçbir zaman vazgeçmemeyi öğrendik bunca zaman içerisinde, savaştık ve hala bu savaşın tam ortasındayız. Ne top var ne tüfek, koca menzilde kaybettiklerimiz aslında bizi biz yapan özelliklerdi. Bilinemedi, engel dendi. Bir isim kondu , çemberin dışına çıkarıldı. Halbuki çemberde olamayanlar; bizi dışlayanlardı. Kalbi olan girebilir dedik, cesaret edemediler. Farklı olan cazip gelmez dediler. İşin aslı biz bizi hor görenlere her zaman fazla geldik. Engelli dediler, sineye çektik. Yarımsın dediler görmezden geldik, hiçbir şey yapamazsın dediler; çalıştık çabaladık olmayan ellerimizle resimleri sergilerde sergilerken hiçbir zaman utanmadık. Kekemesin şarkı mı söyleyeceksin diye alay ettiler, şarkılarda akıllarını aldık. Kısacası biz hayallerimiz ile başa çıkmayı başardık, düşlerimizi kurup bir köşede bırakmadık, koşamasakta biz onları her gün kovaladık. Konuşamayan bu dilimiz, türlü işaretlerle sohbet etmeyi öğrendi. Şimdi sadece şükrediyoruz. Yaşayabiliyoruz, nefes alabiliyoruz. Vakit varken  ,şükredin. Bir eliniz olduğuna, konuşabildiğinize, yürüyebildiğinize, dünyanın tüm güzeliklerini görebilecek gözlere sahip olduğunuza… Sonradan kaybedilen her şey, daha zor öğreniliyor. Hepiniz risktesiniz, aslında bizler değiliz savaşta olan, sizlersiniz. Şükretmekten asla vazgeçmeyin. Şuan bunu okuyan gözleriniz olduğuna şükredin mesela. Bu kağıdı elinizde tutabildiğinize şükredin. Başkalarına okuyabildiğinize, onların size söylediği sözcükleri duyabildiğinize şükredin. Varlığınıza şükredin.Ve tüm nefes alan canlıları sevin. Sizler de dahil, bir gün ne olacağını bilemezsiniz. Ve hor gördüğünüz dışladığınız , engelli dediğiniz o insanın yanında yerinizi alabilirsiniz. Sevin ve şükürlerle yaşamasını öğrenin.Sizler, bizlerin engellerini görüp  hayata şükrediyorsunuz. Bizler ise  engellerimiz ile yaşayabildiğimize şükrediyoruz.



Evşin kaya

Siyahın Tüm Tonları Senindir

Aşk
Ne çok şey yazılır adına. 
Ne çok şiir kafiyelenir
Sıralanır birbiri ardına. 
Ne çok şarkı bestelenir  
Umut dolu aşk dolu en çocuksu notalarıyla. 
Ne çok yakışır şimdi tüm renkler ona.



...




Diye başlayan bir mektup düşünün. Şimdi yazılanlar sadece kitaplarda, şiirler ise en vurdum duymaz konu başlıklarında. Şarkılar ağıt oldu , ağlıyor , ağlatıyor her gün her başını yastığa koyduğunda. Ve şimdi ne çok yakışır, bütün siyah renkler ona.

17.08.2014
03.25

Evşin Kaya

6 Ağu 2014

Anneme ve Babama Mektup var


Her çocuk bir kahraman yaratır hayalinde ve bu kahramana –anne – baba- adını verir. Halbuki ben sizi hiç kahraman olarak yaratmadım. Siz birer kahramandınız ve beni yarattınız. Ve ben de bu hayalin içerisinde gerçekleri yaşadım. Aslında ne çok şanslıyım bir bilseniz, görseniz, hissetseniz. Ne çok sevdiğimi söylesem size, siz sadece dinleseniz. Size bir şairin dizelerinden sözcükler dökemem ya da en felsefi cümlelerle aklınızı çelemem. Aslında bakarsanız sizi sözcüklerle ifade edemem. Gözlerime baksanız, kalbimi okusanız yeter, bakmayı bilirseniz. Farkındasınız da her şeyin anlatmaya ne hacet. Biliyorsunuz da bal gibi. Bunca şeye rağmen yaşananlar aslında bir film gibi. Biraz da komedi tabi. Neye benziyor biliyor musun? Çikolatayı çok sevmen gibi. Buna rağmen dişlerinin çürüdüğünü bile bile çikolatadan da vazgeçmemek gibi. 

Evet ,vazgeçmediniz benden, kızınızdan. Ve sizin yarattığınız geleceğinizden. Ayna tutmak ne mümkün. Karşınızdayım işte. Birebir kopyanız. Mümkünatı olmayacağını düşündüğünüz her şeyim ben. İşte tam burada. Yanıbaşınızda. Yanınızda ve en yakınınızda. Şahdamarınızda… Yıllarca budandım tarafından, tarafınızdan. Kök salmayacağımı sandığınız anlarda nadasa bırakıldım kimi zaman. En çok da kurak iklimlerde yaşadık bunları çoğu zaman. İşte, hasat zamanı. Artık ne nadasa gerek var ne de kuraklığa ihtiyaç. Kökler bir orman oldu tüm vücudunuzda. Birer birer meyveler çıktı aslında dallarımdan. Türlü türlü kelebekler geziyor benim dallarımda sizinde karınlarınızda. En mutlu olduğum anlarda okyanustaki kum taneleri gibi dağıldınız tüm ruhuma. Destek verdiniz , arkamda durdunuz ne olursa olsun minicik bir sandalla fırtınalı koca okyanusta ve de tam ortasında. Güneşi beklediniz durmadan, seyredeceğiniz gökkuşağı birazdan belki yağmurun ardından. Fırtına sonrası güzellik bunlar işte gökkuşağı karşınızda. Bunca yılların acısı çıkmaz tabiî ki bir yılda ne de on yılda. Sığar mı sizlerin özlemi koca bir asıra. Yanımda olduğunuz her an deli gibi özlerken ben, size sarılmamak ne mümkün ne bu dünyada ne de öteki hayatta. Bir dakika olmasanız dallarım kurur rüzgar oynatamaz yerinden. Ama içimi bilseniz dağlar oynar dünyanın bir köşesinden öbür köşesine. Yanardağlar lavlarını atar özleminden dünyayı yakar kavurur en deli ateşi ile birlikte. Yanarım içten içe. Anlamaz ama kimse.. Lakin bir siz bilirsiniz, çünkü o ateş sizsiniz tüm hücrelerinizle. Geldiğinizde ise tüm dünya güler güneş ile birlikte. Kurtlardan korkan kuzular çıkar korkusuzca çimenlere. Kelebekler kozalarından çıkar bir yavru annesini kaybetmişken içi ümit dolar. Ve tüm hüzünler gider benim dünyam gülücüklerle dolar. Göz bebeklerim sevinçten yerinden çıkar. Abartılı tüm cümleler eğilir de secde eder hislerime. Tüm gerçekliği ile yazılan tüm sözler tapınır bu kadar gerçek olamadık diye. Anne- baba demek şevkat demek. Anne – baba demek huzur demek. Anne- baba demek cesaret demek. Anne baba demek dizelere sığmayacak, kağıtlara ihanet eden alfabenin anasını ağlatan yine de anne-baba kelimesine gerçekleri sığdıramayan bir çok harfin toplamı demek. Biliyorum , her şeyi. Gün gibi. Gerçekleri. İyilikleri ve kötülükleri. Unutmak , unutturmak tüm maziye inat gibi. İnadına inadına yaşatıp, yaşattırıp; unutacağım, unutturacağım der gibi. Alev çıkan gözlerim, öfkem hırslarım kinim ve nefretim en çok da kendime. Kendimi bile bilmediğim bir ben’e. Benliğini bile hazmedemediğim bir ikileme. Unutturacağım demek tüm kutsal kitaplardaki yeminlere bedel. Tüm ibreti aleme göstereceğim demek tüm göstermelik göstergelere helal olsun dedirmek demek. Bunca zaman mutsuz olurken siz, farkında bile olamamak öldüğünü anlayıp da yürümeye çalışmak kadar net. Oysaki ne sabır ama sizdeki peygamber sabrının en canlı 2 numuneliği. Fırtınalı denizlerde rotam şaşmasın diye dümeni hep tutmak istediniz. Halbuki bir dümen bile vermedim size. Bu yüzden işi büyüttünüz dümeni almak isterken yapamayacağınızı anladığınızda rüzgarı engellediniz , fırtınayı kestiniz.Sakin sularda yüzmeme neden oldunuz. İyi ki de oldunuz. Bunca gücümün bunca kuvvetimin sırrı sizde saklı. Size olan güvenim ; peygamberim deseniz oturur secde ederim. Tanrım ve Tanrıçamsınız benim. Kimsenin bilmediği ve kimsenin görmediği. Ve bilmesini , görmesini dahi istemediğim, sadece benim bildiğim ve bilmeye devam edeceğim tanrım ve Tanrıçamsınız. Bana ait. Ve benim Dünyadaki en özelim. Bilinmeyenin ardındaki bir yardım eli gibi, 40 yaşımda da o ellere muhtacım. Beni büyüten o eller, tapılası, tapınılası eller. Öpüp başa koymak bir kenara dursun , çerçeveletip kalbime asım var aslında. Bunca güçlükte yılmayan o cesaretimi de sizin sayenizde taşıyorum aslında. Fakat sanmayın ki ufak bir kalbim var. Dağları taşları yerinden oynatacak bir yürek var ki bende. Bunların hepsi sadece size. Tüm dünya gelse bile üzerime , en deli aşk hallerini de serseler önüme, bitmek bilmeyen zenginlikle dolsa da ceplerim. Yine de siz derim. Ötesine de eyvallah çeker giderim. Gelir yine size kahve ikram ederim, dünyanın en güzel iki ses tonu ile rüyalar ülkesindeki gezintime mutlulukla devam ederim.Kimsede görmediğim şeyler var, sadece size ait olan. Her insan sizden kopya çekmiş gibi. Tutku, aşk, sevgi, güven, cesaret, marifet, özgüven, azim, hırs, kültür.. Tüm güzel diye nitelendirilen her şeyin altına imzanız atılır. Kaldırılıp baş ucuna konulan bir kitap haline gelir tüm dünyaya okutulur, okutturulur. Sanmayın ki bırakıp gidecek bir gün. Bunca emek, tek evin tek kızı bir gün gidecek. Ne el oğlu ne de babamın oğlu. Kimseye gidesim yok, böyle bir huzurdan çıkıp. Kimseyi sevesim yok sıcacık kalbinizin üzerine başka bir eli sevmek bunca yaşananlara, bunca emeğe ihanet sayılmaz mı? Bence sayılır.Evet evi olabilir, arabası işi mesleği olabilir. Hemen evlenecek olabilir hiçbir engeli olmayabilir. Seversin , aşık olursun demeyin. İstesem olurum, istesem deli gibi de severim. Ama ne sevgimi bölmek, ne de başka şeylere zaman ayırmak istemiyorum. Tüm zamanım sizin, zamansızlık içerisinde zamanla yarışmıyorum. Kimseye gitmeyi düşünmek şöyle bir kenara dursun. Bana gelecek olanları bile kovalıyorum. Ne şimdi ne sonra. Değişmeyecek kararlarım. 40 yaşında da bu mektubu sizlere kahve yaparken okuyacağım. Böyle mutluyum ve böyle kalayım. Başka bir isteğim yok hayattan ve olmayacakta. Sizler benim en kıymetlimsiniz. Ne olursa olsun değişmez tek kural. Kim olursa olsun değiştiremeyecek tek gerçek. Asla utanılacak biri olmadınız benim için. Çöpçü de olsaydınız temizlikçi de sizler yine Tanrım Kazım, Tanrıçam Güler olacaktınız ve ben bunu yine tüm Dünyaya haykıracaktım tek nefeste. Anne ve babanın adını hakkıyla veren, tüm dünyadaki cennet kapıları isimlerinizi en başa kazıyacak eminim.Kanatlarınız yok belki ama önceki hayatınız da olmadığına emin değilim. Kesinlikle var. Ve daima olacak . Tüm güzellikler size yazılmış tüm şarkılar size adanmış. Kendinizin farkında olmadığınız bir saniye geçmesin. Her an farkınızın farkındayım. Beni yolumdan alıkoyup düzeltmeye çalışıp sabırlı olmasaydınız böyle olur muydum bilmiyorum. Neticesinde ergenlik hali ben bile kendime inanamıyorum. Bunları telafi etmeye seneler yetmezse koca bir ömrüm var sizlere adanmış. Kimseye değil sadece size. Sizin tek bir gülümsemenize engel olacak insanları o yoldan mahrum bırakmaya topla tüfekle değil, sizlere olan sevgimle, bu deli cesaretimle tutkumla bağlılığımla ve özlemle karşı koyabilirim. İşte o zaman yüzünüzde oluşacak tek bir gülümseme için kalan tüm Dünyaları da yolunuza adarım. Her şeyi öğrendim sizden. Kim öğrenmiş tamiri, arabayı, toprağı, balığı babasından. Kim öğrenmiş yemeği ,temizliği, ilginç fikirleri, yüzükleri aynı renkte boyamayı annesinden. Kim görmüş böyle sevgiyi tutkuyu güveni cesareti korkusuzluğu saygıyı efendiliği bilgeliği babasından. Kim görmüş efendiliği, hanım efenidiliği, edebi, düzeni ve tertibi annesinden. Kim anlar lahmacundan pideden. Kim yapar birlikte kızıyla dambıllarla çalışmalar. Kim bu kadar sever ailesini sizlerden başka. İşte ben, her şeyin farkındayım. Bu yüzden geç olmadan her şeyin başındayım. Sizlere yemek yapmak, temizlik yapmak, çeki düzen vermek kahvenizi çayınızı ikram etmek bir hizmet değil benim için ve olmadı da ve olmayacak ta hiçbir zaman . Ergenlikte anlatamadığım benliğim kendini anlatmaya başladı bunca zaman. Sizlerin yorulması asla tercihim olmadı. Bu yüzdendir hiçbir iş yaptırmamam. Keyfinize bakmanızı istemem. Oturup çayınızı yudumlayıp televizyonunuzu seyretmeniz benim için mutluluktan öte bir şey olamazdı başka. Yanı başımdasınız ya kim daha ne istesin ki bu hayattan. Tanrı nasip ederse ölene kadar yanınızdayım. Her insan evlenecek diye bir kural yok. Ben kural tanımamayı, hayallerimi bırakmamayı sizlerden öğrendim. İnsan mutlu olduğunu yapmalı. Sırf doğanın kanunu diye aşık olup evlenmeli diye bir şey yok benim için. Ben sizin yanınızda ölmek istiyorum. Sizlerle yaşlanmak, birlikte ellerimizin titremesini izleyip kahveleri yerlere dökmeyi istiyorum. Daha mutlu olamam . Böyle mutluyum ve böyle kalacağım hiç keyfimi bozmadan, bozdurmadan. Elleri öpülesi gerekirse ayakları yıkanılası insanlarsınız . Sizleri çok seviyorum ve de hep seveceğim. Her gün her dakika daha da katlanarak ve göklere sığmayacak kalbinizden dolup taşacak bir sevgi besliyorum. Hayatımın 2 anlamı. Güler ve Kazım.


22 Nisan 2014

Yazan :Evşin Kaya

Son Aşktan Kalan Bir Not


Tüm unutulmaz denilen her şeye inat etmiş bir zihin.
Ama tüm her şeyi unutturan bir kalp.
Karşı karşıya gelirse;
Savaş başlar !
Beyin mi ? Kalp mi kazanan?
Giden mi? Kalan mı ?
Yara almadan yolu yarılayan..
Aslında gidendir hiç bir zaman kazanamayan.
Ve kalandır , tüm zaferlere ismini kazıyan.



Sonaşktankalanbirnot; 
Ve aslında giden aşk, giden zaman ile eşdeğerdi. 

Yazan: Evşin Kaya
03 Ağustos 2014
03:43

26 Haz 2014

YALANLA İNSAN



Çocuktuk. Pinokyo masalı ile büyüdük, büyütüldük. Tüm yalanlar birer lanet gibi kazındı aklımıza. Yalan söylemek ayıp dendi, yalan söylemek burun uzatır dendi. Yalan söylemek yok; yasak dendi. Burnun uzar ,insan olamazsın dendi. İşte tek gerçek insan olamazsın idi. İşin sırrı, ihanetti. Yalan söylemek, ihanet etmek demekti. Ama söylenen her zaman farklı farklı kişilerdi. Kandırdık sandık, ama kandırıldık. Toparlarız sandık, daha da dibe battık. Battı balık yan gider dedik, balık ruhunu verdi. O yalanlar arkamıza takılı kalmış bir ip gibi hep peşimizden geldi. Küçük yalanların laneti büyüdükçe büyüdü. Rüzgar hangi yönden ederse o yöne döndük; tıpkı bir rüzgar gülü gibi. Ortamdaki renge göre renk değiştirdik  bir bukalemun gibi.  Tilki gibi kurnaz olduk insanları kandırdık, yılan gibi sinsi olduk peşlerinden saldırdık. Bir tek yalan, bütün hayvanlara bedel gibi. Tek bir yalan tüm kişiliği alt etmiş gibi. Kimi kandırdık yıllarca? Onu mu? Kendimizi mi? Peki ya ilk kimi inandırdık? Onu mu? Kendimizi mi? Pembe miydi daha büyük olan yalan?yoksa beyaz mıydı adı gibi masum kalamayan? Bir yalan çığ gibi büyüdü. Aldı başını ilerledi. Bir bilen ötekine söyledi. Öteki öbürüne iletti. Olamayan kişiliğimiz, yalan dolu benliğimiz dilden dile gezindi. Tam gerçekleri dökecekken ortaya; tüm bu yalanlar fazla geldi. Şimdi karanlıktan korkmayan o adam , herkesin dilinde. Ama gece ışık kapalı uyuyamıyor. Böcekten korkmayan o iri adam;siz yokken böcekten saklanıyor. Fakir olan o genç; sırf hava atmak için ısmarladığı simitlerden kalan paraları bir köşede sayıyor. O kızı zaten sevmiyordum diyen o aşık;geceleri ağlamadan uyuyamıyor. Aile özlemi çeken o insan; ben arkadaşlarımla daha mutluyum, ailemi istemiyorum diyor.Ama ailesi reddetmiş çoktan,o biliyor ve kimseye söylemiyor. Hani şu okumaktan aciz genç; iki üniversite bitirmiş. İlkokul diploması almak için dışarıdan sınavlara giriyor.Çok güzel yemek yapan ise ; yumurtaları kabukları ile kırıyor. Şimdi kim daha cesur. Kim daha onurlu. Kimin şerefi daha çok. Yalan söyleyen mi? Ne olursa olsun,kim olursa olsun. Kendisinden utanmayıp su kadar berrak olan bir insan mı? Kim daha özgüvenli? Kim korkak?o iri adam mı? Yalan söylemeyen ama korkarak korkusunun üstüne giden o adam mı cesur. İçten içe bürünülen farklı kimlik,seni sen yapan özelliklerden arındırmaz. Tek bir yalan, kendine olan güvenini arttırmaz. Ne kadar yalan söylersen söyle, kalbin doğruları,gerçekleri haykırmaktan sıkılmaz. Tüm bunlar bittiğinde ,gece karanlık başına çöktüğünde; o yatakta seni uyku tutmaz. Zaten yalancının mumu yatsıya kadar asla yanmaz. Er ya da geç, gerçekler ortaya çıkar. Tüm herkesin yalanla olan ilişkisi;asla kabul olmaz. Dışlanmak,hor görülmek, şerefini ,namusunu,erkekliğini kaybetmek asla boş yere olmaz. Adamlık ,gerçeklikten geçen bir çizgidir. Yan yolları, ara sokakları olmaz. Gideceği yol belliyse, durup durup farklı arabalarla yol almaz. Erkek adamın bir kişiliği olur. Mezarında arkadasından "yalan söylerdi"denilmesini hazmetmez. Gururu kaldırmaz. Erkek adam yalan söyleyeni anlar , herkesin içinde onu kırmaz. Erkek adam yalanın "Y"sini bilmez. Söyleyeni de affetmez. Tek bir yalan, insanlıktan alır götürür. İnsan olanın yalanla işi olmaz. Adam olanın yalan söyleyenle hiç işi olmaz. Çünkü İnsan olan gerçekleri söyler. Kişiliği olmayan; yalanla "ben insanım" der


EVŞİN KAYA

DOSTLUK

Tüm anılar, bir bir çöker kimi zaman. Bulutlar yükselir kara kara üstüne birden. Güneş görmek istersin, lakin dolu yağar aniden. İşte tam burada o atasözü aklına gelir; "Yağmurdan kaçarken doluya tutulursun" , sen hiç farketmeden. Yağmur ıslatır seni, ağlamaklı gözlerin kaybolur. Siler masmavi gökyüzü ,yüzündeki kederi. Sarılacak bir insan, başını yaslayacağın bir omuz, derdini sıkıntını anlatacağın herhangi bir varlık istersin hayatında. Kucak dolusu dostluklar, sevgiyle bakan gözler, teselli edebilecek tüm sözcükler. Nerede o dostlar ? Kapalı kutunda saklıyorsun hepsini. Pandoranın kutusu gibi kilitleri de üzerine takıyorsun bir bir. Hangisi açmayı bilirse ,ona " dostumsun " diyorsun. İşte pandoranın kilidi. Dostluk nedir ? Kilidi açan anahtar. Anahtar ise pandoranın gizemi. Tüm dostun olmayanlar ,bu gizemin içinde dizili. Bir bir seçiyorsun, Teker teker eliyorsun. Karabulutları kim kovduysa, derdini ona anlatıyorsun. Gözyüzü aydınlanıyor birden. Güneş gülümsüyor sana . Yüzün gülüyor dostun yanındayken. Halbuki yine o olaylar, yine tüm kederler... Hepsi yanında, aklında, kalbinin tam ortasında. Kazınmış duruyor öylece. Ne geçmişi değiştirebiliyorsun, ne de geleceğe hüküm giydirebiliyorsun. Yanında bir adam, tüm sırların, sakladıkların, dost adına verilenlerin hepsi onda saklı. Kurtarmış seni kara buluttan, yağan yağmurdan ve tutulduğun doludan. Şemsiye uzatmış belki... Belki de beraber ıslanmışsınız.. Belki bir rakı masasında açılmış kilidin anahtarı, belki de amansız bir kavganın ortasında 'merhaba' diyen gözlerle tanışmışsınız. Dostluk adı konmuş. Yıllarca yaşananların tapusunu almış gibi, biri ne yaşarsa yaşasın diğerine  " -Ben kefilim ona -der gibi. Koruyup kollamak, "kardeşten ötesin" diyebilmek ; Büyüklerin işidir aslında. Koca bir yürek. Tüm geçmişi unutturacak, yaralar kapanmayacak evet ama yine de her açılanı tekrar tekrar saracak. Kardeş dediğin canından can gitti mi, onda da hal kalmayacak." Dostumsun sen" dediğinde tüm akan sular duracak. Kızgın gözler ,bir masumiyete dönüşecek. Küfür eden tüm sözcükler, eğilip birbirinden özür dileyecek. Dostluk dedik ; tüm kara bulutları bir paratoner gibi kendisine çekecek. Ailesi olacak ama asla ailesinden ayırmayacak. Ve tabi ailesinin yerine de koymayacak. Ama aileden biri olacak. Dostluk dedik; rakı masasından şerefe demeden kalkmayacak. Anlatılan ne varsa hepsi o masada kalacak. Ama masa ile sınırlı da olmayacak. Dostluk dedik tüm anlatılanlar, en son toprakla birlikte yok olup kaybolacak. Dostluk dedik, yanlış yapmayacak, yapanı da uyarmasına gerek kalmayacak; çünkü yanlış yapanı dostunun yanına yaklaştırmayacak. Dostluk dedik; çünkü dostluk demek, tüm kelimelere  ihanet edip, kimsenin görmediği, bilmediği yeni anlamlar üretmektir. Kimsenin cesaretinden yapamadığı şeyleri gözünü kırpmadan önüne sermektir. Koca bir uçurumdan, düşecek olsan dahi o eli tutmayı bilmek demektir. En önemlisi;dostluk dediğin canına can, sırrına sırdaş, akan kana kan, gücüne güç,huzuruna huzur olmalı. Dostluk dediğin, getirmez kaza bela, derdine dert eklemez canı yanar onunda. Yalanları bir bir sıralamaz, bu pembe bu beyaz yalan diye. Sana yanlış yapmaz dost dediğin senin yanlışını da kapatmaya çalışmaz. Seni koruyup kollarken ,yanlışını düzeltir,yürüdüğün yol yanlışsa yolunu değiştirir. Öyle iki lafa da kırılmaz. Gerekirse tüm alfabeyi değiştirir. Ama bir tek seni değiştirmez. Dost dediğin seni yolundan etmez fakat yoluna çıkanları yolundan eder,yoluna seninle devam eder. İlerler. İşte dostluk böyle yürek işidir; birçok yürek ama tek yürekte birleşmek demektir. Dostluk kalmadıysa etrafında hata kimde? Sende mi onlarda mı? Dost dediklerin arkanı dönüp gittiyse; dost deme onlara , gelip geçmez dost öyle tek bir hamlede esen rüzgar gibi. Dost dediysen birine ,şeref sözü ver tut bütün sözleri kalbinde. Dost demek, yemin etmek gibi, ekmek kırmakla bozulmak fakat tek bir kalp kırıklığında parçalanır tüm yeminler. Çünkü dost dediğin kalp kırmaz,kırılanları toparlar. Çünkü dost dediğin seni arkandan bıçaklamaz, sırtındaki bıçakları çıkarır. Yine de o bıçakları kendi bıçaklamak için kullanmaz. Dost dediğin arkandan kuyunu asla kazmaz. Alır eline bir kürek ,kuyu kazanları kuyuya atar yine de seni o kuyuya adım attırmaz, yaklaştırmaz. Çünkü dost dediğin kalan son lokmayı da 2 ye 3 e böler yine de aç kalmana gönlü razı olmaz. İşte dostluk yürek işidir, şerefli insanların haddidir. Namuslu geçinipte kazık atanların işi olmaz,olamaz. Kısacası; Dostluk adamlık işidir, her erkeğe nasip olmaz.


EVŞİN KAYA

9 Haz 2014

Unutmadan 1 Not




















Ne kadar yağarsa yağsın yağmur;
Silinmeyecek yeryüzündeki pislikler
Ne kadar kaybolsa da,
İnsanlık getirecek her seferinde
Yine yeniden ve en baştan
Yağmur yağsın yağdığı kadar.
Asla gökyüzü mavi olmayacak
-Gözlerim kadar.
Ve asla..
Islanmayacak yağan yağmur kadar.
Gözlerime bak(!)
Toprak kokuyor .
Hadi kokla biraz.
Ve bir gün;
-Kurak iklimlerde kalırsan;
Gözlerimi hatırla
Ve toprak kokusunu unutma.

YAZAN: EVŞİN KAYA

23 Nis 2014

Bir kahve daha?

Bir kahve daha?...
Gözlerimi yudumluyorum sabaha doğru.
Kalan aşklarım eriyor şeker misali.
Zifir karası bir kahve.
Karşımda pencere..
Nasıl güzel her şey camın ardından.
Bilinmeyenler 'hiç yok' gibi
İşin aslı her şey 'gün gibi'
Açılsa bir an esecek rüzgar.
Ne var ne yok, dağıtacak her şeyi.
Belki yıpranmış mektupları.
Belki de senden kalan tüm anıları.

Bir kahve daha?
-Olur elbette..
Bol şekerli olmasın, tadından içilmiyor sonra.
Bir kuyudayım aslında.
Yok oluş gibi ve her an var olacak gibi.
Gözükmüyor ise sonu;
Atıver kendini birden bire şu boşluğa
Boşversene..
Sonu olmayan bir şey söyle ?

Bir kahve daha...?
-Hayır. 
Sayılmıyor artık hatırlar bunca ''acılıkta''.
Kırk yılmış, 
Kırk gün bile dayanmıyor anlasana.


Yazan : EVŞİN KAYA

17 Ara 2013

Unutmadım

Ben unutmadım.                          

Yokluğunla başa çıkmak,
Aklımı başıma getiriyormuş meğerse.
Gittin ,
Şimdi  yoksun.
Darbelerin ağır değildi;
Senin benliğin kadar.
Acıtmadı hiçbir yaşanan
Ve unutmadım ,
Unutturmadı ‘o' akan yaşlar.
Yaşlar temizledikçe yüzümü
Yüzün kazındı gitti hafızamdan.
Silmek, her şeyi bir anda.
En çok bana yakışıyor artık
Senden sonra;
Sildiklerim bir kuyuda
Eğer almak istersen;
Beni geri istersen;
Cesaretin varsa;
İşte dipsiz kuyu orada.
Beni geri istiyorsan eğer;
Oraya gir ve bir daha çıkma karşıma !

Evşin Kaya


17.12.2013/ 04.53